İstanbul'un Gizli Bahçeleri; İstanbul Koruları (Kuzey Ormanlarının Yadigarı)

İstanbul'da, şehrin çeşitli semtlerine dağılmış irili ufaklı pek çok koru bulunmaktadır. Bu korular, genel olarak İstanbul Boğazı'na bakan tepelerin yamaçlarında yoğunlaşmıştır. Günümüzde şehrin her iki yakasında, yerleşim alanlarıyla çevrelenmiş korulara rastlanmaktadır.
İstanbul korularının büyük çoğunluğu, geçmişte var olan ve kentleşme nedeniyle tahrip edilen ormanların günümüze ulaşan korunmuş bölümleridir. Kimilerinin geçmişi Bizans dönemine değin uzanmaktadır. İstanbul korularının çoğu, Osmanlı döneminde padişahlara ya da diğer devlet adamlarına aitti. Osmanlı İmparatorluğu'nun ileri gelenleri korularda kurdukları çiftliklerde ya da inşa ettirdikleri konaklarda yılın bir bölümünü geçirirlerdi. Koruların büyük bir bölümü günümüzde hâlâ Osmanlı dönemindeki sahiplerinin adlarıyla anılmaktadır.
Osmanlı padişahlarının avlaklarının önemli bir bölümünü oluşturan korular, genelde yüksek duvarlarla çevrildiği için iyi korunarak günümüze ulaşmışlardır. Bu korulardan kimileri İstanbul'un en eski ağaçlarına ev sahipliği yapmaktadır. Özellikle Ayazağa Korusu'nda İstanbul'un hiçbir yerinde rastlanmayacak çap ve boylarda anıt ağaçlara rastlanmaktadır. Korularda Türkiye iklimine yabancı, Amerika ve Afrika kökenli anıt ağaçlar da dikkat çekmektedir. Bu ağaçların fidanları Osmanlı sarayına dış ülkelerden armağan edilmek suretiyle girmiş ve korulara dikilerek değerlendirilmiştir.
İçinden akarsu geçen korularda tarihi bentler ve göletlerle birlikte Bizans döneminden kalma harabelere de rastlanmaktadır. Korular çeşitli büyüklüklerde olup yüzölçümleri 2 hektarla 47 hektar arasında değişmektedir. Koruların büyük bir bölümü özel kişi ve kurumlara ait olup halka açık değildir. İçlerinde, belediye ve cumhurbaşkanlığına ait olanlar vardır. Belediyeye ait korular kent parkı olarak düzenlenmiş olup yıl boyunca ziyarete açıktır
İstanbul ilinde toplam 54 adet koru ve özel orman vardır. Bunların toplam yüzölçümü 6735,8 hektardır. Denetimi İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. İstanbul'daki koruların 11'i İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne aittir. Belediyeye ait korulardan 4'ü Üsküdar ilçesinde, 2'si Beykoz ilçesinde, 2'si Sarıyer ilçesinde, 1'i Ümraniye, 1'i Fatih ve 1'i de Beşiktaş ilçesinde bulunmaktadır. Bu korular içinde en büyüğü 323 hektarlık Hacıosman Korusu, en küçüğü ise Harem Korusu'dur. Bunlar dışında, henüz şehir planlarına geçirilmemiş ya da saptanmamış birçok koru daha bulunmaktadır.
İstanbul’da yaşayan veya şehre dışarıdan gelmiş biri, bu güzel ve büyülü kentte kendisini mutlu edecek, huzur verecek her şeyi rahatlıkla bulabilir.
İstanbul’un pek çok güzelliğinden biri de ormanlarıdır. Şehrin ormanlarını, kent içi ve kent dışı ormanlar olarak ikiye ayırmak doğru olacaktır. Kent dışı ormanlar İstanbul’un kuzey kesiminde, Karadeniz kıyı şeridine yakın olan ormanlardır. Bir de İstanbul’un kent içi ormanları vardır ki, şehrin içine saklanmış âdeta gizli bahçeler, korulardır onlar.
Şehirlerin içinde kalmış veya şehre yakın konumda bulunan küçük ormanlara koru deniyor, biliyorsunuz. İstanbul’un da yakın çevresi birçok koru ile çevrilidir. İstanbul’un kent yaşamı geleneğinde yakın zaman öncesine kadar Batılı anlamda parklar yer almamıştır. Şehrin her yanı doğal korularla kaplı olduğu için İstanbul’da yapay park oluşturma ihtiyacı olmamış, kent halkı özellikle XVIII. yy.’ın ikinci yarısından itibaren tabiat harikası olan bu korulardan dilediği gibi yararlanmıştır. XIX. yy.’dan itibaren ise korular büyük oranda Osmanlı hânedânına mensup sultanlara tahsîs veya devlete büyük hizmetleri olmuş devlet adamlarına, paşalara hediye edilmiş, bu kişilerin köşklerine mekân olmuş ve onların isimleriyle anılmaya başlamıştır. Bunlara örnek olarak Cemile Sultan ve Fethi Paşa Koruları verilebilir. Bazı korular ise, yine XIX. yy.’da devlet tarafından bir dostluk göstergesi olarak yabancı devletlere hediye edilmiştir. Almanya ve Rusya elçilikleri koruları da buna örnektir. Avrupa yakasında, Bebek sırtlarındaki oldukça geniş koru ise 1863 yılında Robert Kolej kurulurken bu kuruma Ahmet Vefik Paşa tarafından bağışlanmıştır. Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi kurulurken, Robert Kolej korusuna yakın konumda bulunan diğer geniş koru da üniversiteye tahsis edilmiştir. Bugün Bebek sırtlarındaki 500 dönüme yakın koruluk, Boğaziçi Üniversitesi’nin ve Robert Kolej’in kullanımındadır.

İstanbul’daki korular, Osmanlı Devleti yıkılıp yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulurken dönemin şartları nedeniyle uzun süre sahipsiz kalmış, bu doğa harikası yerlere yeterli ilgi gösterilememiştir. 
İlk kamulaştırma çalışması, 1940’ların başında Lütfi Kırdar’ın İstanbul valiliği sırasında Emirgan Korusu’nun kamulaştırılmasıyla başlamıştır. Diğer korulara ilgisizlik daha uzun yıllar devam etmiştir. 1980’lerin başında Çelik Gülersoy başkanlığındaki TURİNG’in gayretleriyle Yıldız Korusu’ndaki tarihî köşkler restore edilmiş, Yıldız Korusu da Yıldız Parkı adıyla yine 1980’li yıllarda halkın hizmetine açılmıştır. 1980’lerde düzenlenen ve İstanbul halkının kullanımına sunulan diğer bir koru da Beykoz Çubuklu’daki Hidiv Korusu (Çubuklu Korusu)’dur. Bu koru içinde yer alan, 1907 yılında Osmanlı Devleti’nin son Mısır hidivi (valisi) II. Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırılan kasır (Hidiv Kasrı) da restore edilmiştir. Bugün kasır hem İstanbul’da yaşayanların hem de şehre dışarıdan gelenlerin kullanımına açıktır. 1990’ların ikinci yarısında ise Üsküdar Fethi Paşa Korusu, Küçükçamlıca Korusu ve köşkleri düzenlenerek kamuya kazandırılmıştır. En son olarak Beykoz’un en büyük ve ünlü korularından Abraham Paşa Korusu birkaç yıl önce düzenlenmiş ve yeniden kazanılmıştır. Bütün iyi niyetli çalışmalara rağmen, yine 1980’lerde Avrupa yakasındaki bazı korular talan edilmiş, villa siteleri yapılarak betonlaştırılmıştır. Bazı korulara ise ilgisizlik bugün de sürmekte ve bu korular bakımsızlıktan perişan bir halde bulunmaktadır. Avrupa Yakası’ndaki Sait Halim Paşa Korusu ve Anadolu Yakası’ndaki Demirağ Korusu ise bakımları yapılan şanslı korulardır.
İstanbul’un korularını Avrupa Yakası’ndaki korular ve Anadolu Yakası’ndaki korular olmak üzere ikiye ayırarak inceleyeceğiz.



Avrupa Yakası’ndaki Korular
Yıldız Parkı Korusu:
Yıldız Parkı korusu, Beşiktaş ile Ortaköy arasındaki yamaçlara yayılmış 466 dönümlük alanıyla kent içinin en büyük korularından biri. Bu korunun adı Osmanlı tarihinde ilk kez Kanuni Sultan Süleyman devrinde geçmektedir. Daha sonra 1600’lü yılların başında “Kazancıoğlu Bahçesi” ismiyle bilinen bu yer, padişahın mîrî arazileri arasına alınmıştır. Korunun asıl önem kazandığı devir III. Ahmet zamanıdır. O devirde bu alan “Çırağan” adıyla anılmaktaydı ve Lale Devri’nin meşhur eğlencelerinin bir kısmı burada yapılmıştı. Korunun “Yıldız” ismiyle anılmaya başlaması ise III. Selim devrine rastlar. III. Selim burayı çok sever, etrafı seyretmeye geldiğinde bu mekânda büyük bir huzur bulurmuş. Hayran olduğu bu korulukta annesi Mihrişah Valide Sultan için bir kasır yaptırmış, adını da “Yıldız” koymuştur. Yıldız Korusu, Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz devirlerinde gelişmeye devam etmiş, Sultan Abdülaziz bu koruya Malta ve Çadır Köşklerini yaptırmıştır. Sultan II. Abdülhamid tahta çıktıktan sonra Yıldız Sarayı ve korusunun kaderi değişmiş, bu saray ve bölge devletin yeni merkezi haline gelmiştir. II. Abdülhamid bu bölgeye Şale Köşkü, Limonluk Köşkü, Set Köşkü gibi köşkler ve saray tiyatrosu gibi yapılar inşa ettirmiş, çevredeki arsaları da Yıldız Korusu’na katarak koruluğu daha da büyütmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra hem Yıldız Korusu hem de içindeki köşkler uzun süre ilgiden uzak kalmış, 1980’li yıllarda Çelik Gülersoy yönetimindeki bir ekip tarafından koru temizlenip düzenlenmiş, Malta ve Çadır Köşkleri restore edilmiştir. Koru ve köşkler bugün de halkın kullanımına açıktır.
Emirgân Korusu:
Avrupa Yakası’nın bir diğer büyük ve önemli korusu ise Emirgân Korusu’dur. Sultan IV. Murat 1635 yılında İran seferinden dönerken yanında getirdiği ve daha sonra musâhibi yaptığı İran’lı bir bey olan Emirgûne oğlu Tahmasb Kulu Hân’a bu büyük koruluğu hediye etmiş ve bundan sonra koruluk “Emîrgûne Bahçesi” veya “Mîrgûn Bahçesi” olarak anılmaya başlamıştır. Daha sonra bu isim Emirgân’a dönüşmüştür. XIX. yy.’ın ikinci yarısında Sultan Abdülaziz, Emirgân Korusu’nu zamanın Mısır Hidivi İsmail Paşa’ya vermiştir. İsmail Paşa bu korunun içinde çok güzel üç köşk inşa ettirmiş, çevresini de park olarak düzenletmiştir. Cumhuriyet döneminde 1943 yılında koruluk İstanbul Belediyesi’ne geçmiş ve halka

açık park haline getirilmiştir. Emirgân Korusu’nun içinde bugün İsmail Paşa’nın yaptırmış olduğu üç köşk yer almaktadır. Bunlar: Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk’tür. Şale üslubunda inşa ettirilen Sarı Köşk bu köşklerin en güzeli ve görkemlisidir. Pembe Köşk, tipik bir XIX. yy. Osmanlı evi görünümünde olan daha sade bir seyir köşküdür. Beyaz Köşk ise daha çok bahçe dekoru işlevi gören bir yapıdır. Çelik Gülersoy Emirgân Korusu içindeki bu üç köşkü kullanmak üzere 1979 – 1980 yıllarında İstanbul Belediyesi’nden kiralamış, üç köşk de onarılıp döşenerek 1995 yılına kadar TURİNG tarafından işletilmiş, bu tarihte İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu köşkleri tekrar kendi bünyesine katmıştır. Etrafı duvarlar ile çevrili Emirgân Korusu 472 dönümlük bir alanı kaplamakta ve her yıl düzenlenen lale şenliklerine ev sahipliği yapmaktadır.
Emin Erkayınlar Korusu (Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi Korusu):
Kuruçeşme’de sahil yolu ile TRT arazisinin arasında kalan, duvarlarla çevrili 100 dönümlük bir korudur. Boğaziçi’ndeki şanssız ve bakımsız korulardan biridir. Bu büyük koruluk zamanında Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’ye ait imiş. Onun vefatından sonra Emin Erkayın’a, daha sonra da onun vârislerine geçmiştir. Ancak vârisler arasında anlaşmazlık çıktığı için bugün bakımsız ve perişan bir haldedir. Bu koruda yer alan ağaç türleri: Mavi atlas, Himalaya sediri, manolya, alev ağacı gibi nadir türlerle meşe, çam, köknar, çitlembik ve ıhlamur ağaçlarıdır.
Huber Korusu (Cumhurbaşkanlığı Yazlık Korusu):
Yeniköy-Tarabya sahil yolunda, koyun güneyindeki eski Huber Köşkü’nün arkasındaki yamaç ve tepe üzerindedir. Koru içindeki köşkü Alman silah fabrikatörü ve tüccarı Auguste Huber yaptırmıştır. Huber, I. Dünya Savaşı bittikten sonra Almanya’ya dönünce bu köşkü Necmeddin Molla ondan satın almıştır. Daha sonra ise Huber Köşkü Mısırlı bir prensese geçmiştir. Bu muazzam köşk ve koruluk 1985 yılında kamulaştırılarak Cumhurbaşkanlığı Yazlık Köşkü olarak kullanılmaya başlamıştır. 64 dönüm olan koru, İngiliz bahçesi tarzında düzenlenmiştir. Koru içerisinde gümüşî ıhlamur, pırnal meşesi, kızılçam, fıstık çamı, sahil sekoyası, saplı meşe, dişbudak, porsuk ve anıtsal boyuta erişmiş duglaz köknarı ağaçları yer almaktadır. Huber Korusu, ev sahipliği yaptığı nadide ağaç türleri ile Boğaziçi’nin en önemli yeşil alanlarından biridir.



Boğaziçi Üniversitesi Korusu:
Bebek-Rumelihisarı sahil yolundan kuzey doğuya doğru oldukça dik bir eğimle yükselen tepecik ve vadilerin oluşturduğu bir arazi üzerinde yer alır. Koruluk 230 dönümlük bir alanı kaplamaktadır. Bu büyük koru içinde New York’lu tüccar Christopher Rindlender Robert’in finansörlüğü ve misyoner Dr. Cyrus Hamlin’in gayretleriyle Robert Kolej’in binası yapılmıştır. Kolejin arsası içinde kalan koruluk oldukça iyi korunmuş durumdadır. Koru içinde köknar, fıstık çamı, at kestanesi, ıhlamur, dişbudak gibi ağaçların yanı sıra çok nadir ağaçlar olan Amerikan sahil sekoyası ve mavi sedir gibi ağaçlar bulunmaktadır. Avrupa Yakası’nın diğer önemli koruları; Ayazağa Korusu, Said Halim Paşa Korusu, İpar Korusu, Kortel Korusu, Almanya Elçiliği ve Rusya Elçiliği Korularıdır. Arifî Paşa, Ayşe Sultan, Naile Sultan ve Naciye Sultan Koruları ise maalesef büyük ölçüde yok edilmiş korulardır.
Anadolu Yakası’ndaki Korular
 Abraham Paşa Korusu:
 Anadolu Yakası’nın en büyük korularından biri olan Abraham Paşa Korusu, Beykoz ve Paşabahçe sırtlarından başlayarak Riva’ya kadar uzanan 279 dönümlük bir korudur. Adını, Osmanlı Devleti’nin son döneminde zenginliği ile ün yapmış Ermeni asıllı bir vezir olan Karakahya Abraham Paşa’dan almıştır. Çok büyük olan bu koruyu Abraham Paşa Fransız bahçe mimarlarına düzenlettirmiş, içine köşkler, kuşhaneler ve havuzlar yaptırarak o zamana kadar Türkiye’de yetiştirilmemiş bitki ve ağaçları diktirmiştir. Şu anda mülkiyeti belediyeye ait olan koru halka açıktır. Koru içinde yer alan ağaç türleri; sekoya, kırmızı yapraklı karaağaç, Japon saforası gibi nadide ağaçların yanı sıra bol miktarda at kestanesi, çınar, ıhlamur, meşe, erguvan ve çeşitli türlerdeki akasyalardır.
Fethi Paşa Korusu:
Üsküdar’ın kuzeyinden başlayarak bütün sırtı ve dik yamaçları kaplayarak Kuzguncuk tepesine kadar ulaşan 260 dönümlük bu koru, Tanzimat döneminin önemli devlet adamlarından, II. Mahmut ve Sultan Abdülmecid devirlerinde valilik, elçilik ve nazırlıklarda bulunmuş Tophane müşiri Ahmet Fethi Paşa’ya aitti. Paşanın ölümünden sonra koru vârisleri arasında bölüşülmüş, bir kısmı daha sonra torunlarından Şevket Mocan’a geçtiği için Fethi Paşa Korusu bir süre Mocan Korusu olarak da anılmıştır.

Fethi Paşa Korusu, 1960-1980 arasında mülkiyet sorunları nedeniyle çok bakımsız ve perişan bir durumdaydı. Sonunda İstanbul Belediyesi bu koruyu mülkiyetine almış, 1985-1987 yılları arasında temizletip bakımını yaptırmıştır. Koru bugün bir belediye işletmesi olarak halkın kullanımına açık. Koru içinde her cinste çamlar, meşe türleri, sakızağacı, akçakesme, at kestanesi, dişbudak, porsuk ve Japon kadife çamı gibi çok zengin ağaç türleri yer almaktadır.
Hidiv (Çubuklu) Korusu:
Çubuklu’da sahilden yamaca doğru yükselen dik yamaçları ve sırtın büyük bir bölümünü kaplayarak Çubuklu vapur iskelesine yakın bir yerde biten 172 dönümlük bir koruluktur. Hidiv Korusu, Mısır hidivi İsmail Paşa zamanında hidiv ailesinin eline geçmeye başladı. İsmail Paşa, önce Çubuklu sahilinde yer alan iki ahşap yalıyı satın aldı. Daha sonra bu yalıların arkasındaki araziyi de alarak sahip olduğu arsayı genişletti. Onun ölümünden sonra oğlu hidiv II. Abbas Hilmi Paşa, babasından kalan mirasla Hidiv Korusu’nun tamamını satın aldı. Bu koru içine 1907 yılında Hidiv Kasrı’nı inşa ettirdi. Bu görkemli kasır, 1937’ye kadar hidiv ailesinin kullanımında kalmış, bu tarihte İstanbul Belediyesi’ne satılmıştır.
Sonradan uzun yıllar bakımsız kalan bu koru, 1982 yılında Çelik Gülersoy’un önderliğinde bir ekip tarafından temizlenmiş, bakımı yapılmıştır. Koru içine parke taşlar döşenmiş ve koru dönemine uygun fenerlerle aydınlatılmıştır. Bu koru da bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı olup halka açık bulunmaktadır. Koru içinde yer alan ağaç türleri; kara çam, ehrami selvi, saplı meşe, yaz ıhlamuru, dişbudak, yalancı akasya, Akdeniz defnesi, kuşüvezi, erguvan, çitlembik, porsuk ve Londra çınarıdır.

Mihrâbâd Korusu:
Kanlıca’da bulunan 250 dönümlük bu büyük koru, Boğaz’a hâkim yamaç ve tepe üzerinde yayılmıştır. Adını, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından yaptırılan ve padişah III. Ahmet’e hediye edilen, ancak bugün mevcut olmayan Mihrâbâd Kasrı’ndan almaktadır. Bu güzel kasır, inşası tamamlandıktan çok kısa bir süre sonra çıkan bir Yeniçeri isyanında tamamen yıkılıp yakılmıştır. Bugün korunun mülkiyeti Orman Bakanlığına ait olup Alemdağ Orman İşletmesi Müdürlüğüne bağlıdır. Mihrâbâd Korusu’nda yer alan ağaç türleri; anıtsal boyutlara ulaşmış servi ve fıstık çamlarının yanı sıra akçakesme, çınar, kermes meşesi ile erguvandır.
Küçükçamlıca Korusu:
227 m yükseklikteki Küçükçamlıca Tepesi üzerinde ve Üsküdar’a 4 km. mesafede yer almaktadır. Bu koru, II. Mahmut zamanında önem kazanmaya başlamıştır. O devirden itibaren burada at gezintileri yapılmış ve ava çıkılmıştır. Cumhuriyet devrinde, 1940 yılında Dr. Lütfü Kırdar tarafından kamulaştırılmış olan Küçükçamlıca Korusu’na iyi sahip çıkılamamış, gecekondulaşma nedeniyle korunun büyük kısmı yok olmuştur. Geriye kalan kısmı 1980’de İstanbul Belediyesi tarafından temizletilip halkın kullanımına açılmıştır. Bugün koru içinde halkın yararlanabildiği ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilen köşkler bulunmaktadır. Küçükçamlıca Korusu’nun genel ağaç örtüsünü fıstık çamı, karaçam, servi, çınar, gürgen ve ıhlamur ağaçları oluşturmaktadır.
Anadolu Yakası’nda yer alan diğer önemli korular; Abdülmecit Efendi Korusu, Adile Sultan Validebağı Korusu, Amcazâde Hüseyin Paşa Korusu, Beykoz Kasrı Korusu, Cemile Sultan Korusu, Demirağ Korusu, Cemil Molla Korusu, Vaniköy Korusu, Rasathane Korusu ve Vahdettin Efendi Korusu’dur.
Korular, İstanbul’a tarihten gelen önemli ve çok değerli bir mirastır. Çoğunun içinde yer alan tarihî köşkleriyle bizleri geçmişe doğru hoş bir yolculuğa çıkaran, şehrin gürültü ve karmaşasından bunaldığımızda kaçıp sığınabildiğimiz, ne zaman ihtiyaç duysak bizlere sıcacık kucağını seve seve açan kent içine saklanmış bahçelerdir korular. Umulur ki bu doğa harikası, özel mekânların kıymetini yakın gelecekte daha iyi bilir ve koruları daha iyi değerlendiririz.

Yorum Gönder

1 Yorumlar

Yorumunuz İçin Teşekkürler..