Türkiye'de iklim değişikliği algısı araştırmasını yayınladı. araştırma Türkiye çapında 2 bin 833 kişiyle hanelerinde görüşme yapılarak gerçekleşti. çalışma, iklim krizinin Türkiye'deki etkilerine, krizle mücadele çabalarının nasıl algılandığına ve neler yapılması gerektiğine odaklanıyor.
Yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapılmasını öncelikli iki çalışmadan biri olarak görenler daha genç, modern ve yüksek eğitimli bir profile sahipken, altyapı çalışmalarına öncelik verilmesini öne çıkaranların, daha yaşlı, muhafazakâr ve düşük eğitimli bir profile sahip olduğunu görüyoruz.
Peki “Bu mücadelede en çok görev kime düşüyor?” diye sorunca da %55 hükümet ve cumhurbaşkanı, ardından %22 oranında ise yerel yönetimler diyor. Bu yanıtların anlamı politika düzeyinde müdahaleler ve önlem çalışmalarının artırılması olarak yorumlanabilir.
“KONDA Türkiye İklim Değişikliği Algısı 2023”
araştırması, kent ölçekli iklim eylemleri ve yerel yönetimlerin rolü
hakkında toplumun düşünce ve beklentilerini anlamaya katkı sağlayacak dikkate değer ipuçları içeriyor. Kentler, iklim değişikliğiyle
mücadelede hem azaltım hem de uyum bakımından kritik öneme sahip mekânlar. Kentler, dünya genel yüzölçümümün sadece
%2’sini kaplasa da seragazı salımlarının yaklaşık %70-75’inden
sorumlu. Şu an dünya nüfusunun %54’ünü barındıran kentlerin
2050’de dünya nüfusunun %68’sine ev sahipliği yapacağı tahmin
ediliyor ve gerekli adımlar atılmadığı takdirde kentlerin karbon
ayakizi daha da artacak. Bu nedenlerle, kent ölçeğinde iklim mücadelesi verilirken yerel yönetimlerin -ulusal ve küresel ölçeklerdeki aktörlerle beraber- alacağı rol ve görevler kritik öneme sahip.
İklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarının hissedildiği yerlerin başında kentler geliyor. Dirençli şehirler gibi iklim değişikliğine karşı inisiyatifler geliştirilmelidir.
Barınma, kamu sağlığı, hizmetlere erişim gibi
konularda türlü eşitsizlikleri, COVID-19 pandemisinde olduğu
gibi ortaya çıkan krizlerin kapsamlı yıkıcılığıyla birleştiğinde iklim
değişikliğine bağlı sıcak hava dalgaları, seller, aşırı hava olayları
gibi olaylar aynı zamanda büyük bir eşitsizlik ve adalet sorunu
haline geliyor. Bu nedenlerle, iklim mücadelesinde yerel yönetimlerin alacağı rol ve görevler kritik öneme sahiptir. Özellikle yaşlılar, kadınlar ve çocuklar için hassas hava olayları ve durumları gelişmesine karşı acil durum insiyatifleri geliştirilmelidir. Bu konuda özellikle kırsalda belediyelerin ileri birimleri ve muhtarlıklar bu dayanışma ve işbirliğini geliştirebilir.
Türkiye’de de
kentler su kıtlığı, sıcak dalgaları ve seller gibi birçok iklim değişikliği kaynaklı sorunla karşı karşıya. Pandemi, deprem gibi afetlerin
yanı sıra iklim değişikliğine karşı kentleri adil biçimde dayanıklı
kılacak eylemler kadar iklim değişikliğini durdurmaya katkı sağlayacak biçimde enerji ve kaynak kullanımını dönüştürmek gerekiyor. Türkiye’nin merkezi siyasal yapısı nedeniyle kent ölçekli
politikalarda merkezi hükümetin yetki ve sorumlulukları oldukça geniş. Bununla birlikte, belediyelerin de ulaşım, enerji kullanımı,
planlama, yeşil altyapı gibi birçok alanda iklim dostu politikalar, planlar ve projeler geliştirip dönüştürücü adımlar atması gerekiyor. Belediyeler bundan sonra 5 yıl için Sürdürülebilir kırsal ve insani kalkınma stratejisi hazırlanarak yol haritası belirlenmelidir.
İklim dostu tarım geleceğin tarımı olması yönünde bir eğilim
gelişmiştir. Örneğin "Doğrudan Ekim yöntemi" ile "doğrudan
ekim mibzeri" kullanılarak ekim yapılabileceği önerilmektedir. Diğer
yandan 'rüzgar perdesi' ile canlı ağaçlar ile yapılan perdeleme rüzgarın
etkisini azaltmakta ve süne gibi zararlar ile mücadelede başarılar
sağlamaktadır. Yine 'solucan gübresi' kullanılarak verim artış
sağlanmaktadır. Bunun yanında 'damlama sulama uygulaması' ile toprağı
değil bitkiyi sulayan sistem önerilmektedir. Su kayıplarını azaltmaya
yönelik 'gece sulaması' tavsiye edilmektedir. Diğer yandan 'malçlama, tür
çeşidinin arttırılması, kompost yapımı' gibi uygulamalarla permakültür ve agroekoloji
uygulamalarının yaygınlaştırılması eğitimleri gerekmektedir.
Toprak nemindeki devam eden düşüş gıda üretimi üzerindeki potansiyel dramatik etkilerle birlikte tarımdaki sulama ihtiyacını arttırabilir ve daha az verime hatta çölleşmeye bile yol açabilir. Toplam 13 AB Üyesi Devlet çölleşmeden etkilendiklerini açıkladı. Bu gerçek kabul edilmesine rağmen, Avrupa Sayıştayı tarafından hazırlanan yakın tarihli bir rapor Avrupa’nın çölleşme ve arazi bozunumuyla bağlantılı zorluklarla ilgili net bir resme sahip olmadığını ve çölleşme ile mücadele etmek için alınan tedbirlerin elverişli olmadığını belirtmiştir. Çölleşme, arazi tahribatı ve kuraklığa karşı kent çeperlerinde üretimi geliştirici çalışmalar ve teşvikler verilmelidir.
Karbon ayak izini azaltan faaliyetlerin yaygınlaştırılması, toprağın tuzlanmasını azaltan ve kuraklığa dayanıklılığını geliştiren sulama sistemlerini geliştirmek, iklim değişikliğine uyumu sağlayan tarım yöntem ve tekniklerinin geliştirilmesi bu açıdan önemlidir.
Rapor: https://www.iklimhaber.org/wp-content/uploads/2024/03/konda-arastirma-rapor-2023y.pdf
0 Yorumlar
Yorumunuz İçin Teşekkürler..