Bir kentin gerçek sahibi; o kentte yaşayan, kentle bütünleşen ve kendisini kente ait hisse-den kişilerdir. Peki, kentlilik bilinci, kente karşı duyarlılık nasıl geliştirilecektir? Bu noktada çocuk ve mimarlık çalışmalarının önemi gündeme gelmektedir. Bu çalışmalarla mimarlık alanından çocuk eğitimine katkı yapmak, çocuğu ve mimarlığı yaratıcılık üzerinden birbirine bağlamak hedeflenmektedir.
Herkesin mimar veya planlamacı olmayacağını, ancak doğal olarak mimarlık hizmetlerinin kullanıcısı ve/veya işvereni olacağını, bir kentte yaşayacağını, kentli olacağını düşünmeliyiz. Duyarlı, düşünebilen ve sorgulaya-bilen, çevrelerine ilişkin izlenim ve özlemlerini özgürce ifade edebilen; kentleşme, yapılı çevre üzerine gözlemler yapabilen gençlerin çoğalması ne güzel bir şey.
Yürünülebilir kentler ve çocuk dostu şehirler
Çocukların okullarına yalnız başına ve yürüyerek gidebilmeleri, şehiri yayalar için çekici kılmayı ön plana alan, araç kullanmayı ise zorlaştıran bir planlama yaklaşımının hâkim olması, şehirlerin genelinde duyumsanabilen rahatlatıcı ortamın en önemli nedeni olmaktadır. "Yürünülebilir kentler” ve “çocuk dostu şehirler” tanımlamaları artık şehirleşme terminolojisine girmiştir. Ne yazık ki şehirlerimizin özellikle çocuklar için giderek daha sorunlu hale geldiğini, çocukların dış mekânlardan yararlanma olanaklarının azaldığını, giderek kapalı alanlara, evlerin içine doğru çekildiklerini ve bunun da çocukların sosyalleşmesi yönünde olumsuz bir etki bıraktığını görmek zorundayız. “Çocuk dostu kent” kavramı, çocuğun gelecekte yaşadığı kentte söz sahibi olduğu, fiziksel ve sosyal gelişimini destekleyebilen özelliklere sahip olan kenttir. Kentin, fiziksel anlamda çocukların hoşlanacakları ve kendilerini güvende hissedebilecekleri alanları oluşturmayı hedeflemektedir.
Okul ekosistemini geliştirmeye yönelik güvenli okul yolları projeleri de önemlidir. Bu çalışmalar çocukların sağlıklı ve güvenli çevre hakkı kapsamında değerlendirilebilir. Diğer yandan çocukların doğaya erişme hakkı olduğunu savunulabilir. diğer yandan okul kitaplarında iklim değişikliğinin belli oranda belirtilmelidir. Bu konuda aşağıda bir yayın paylaştık.
Sokağın yaşanabilir sosyal bir mekân olarak kaybı, kentte güvensizliğin artması ve kentsel bozulmayı da beraberinde getirmektedir; oysa sokağın sosyal bir arena olarak algılanması gerektiğini; çocukların sokağını ve yaşam çevresini doya doya yaşaması gerektiğini düşünüyoruz. Şehir içinde, kentle bütünleşmiş, yeterli güven ortamı sağlanmış, çocukların rahatça oyun oynayabilecekleri ortamların sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Çocukların yeni bir şeyler öğrenmelerine olanak tanıyacak, sosyalleşmelerini sağlayacak yeni oyun alanlarının tasarlanması, bu alanların şehir planlamasının vazgeçilmez bir öğesi olarak yer alması gerektiğini düşünüyoruz. Sadece çocuklarla doğrudan ilgili bazı mekânların değil, tüm kentin herkesin erişebilirliğine yönelik olarak tasarlanması gerektiğini; ama özellikle kültür ve eğitim mekânlarının, parkların çocukların ebeveynleriyle birlikte rahatça gidebilecekleri yerler olarak tasarlanması gerektiğini düşünüyoruz.
Çocuk oyun alanlarının ve oyun alanı donatılarının birbirinin kopyası olarak üretilmeleri yerine özgün tasarımların teşvik edilmesi gerektiğini; mimarların, endüstri tasarımcılarının bu alana da eğilmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Çocuklarımızın yaşadığı kentlerin tarihî ve doğal varlıklarına sahip çıkabilmesinin, ancak onları yakından tanımakla mümkün olabileceğini; eğitimlerinin bir parçası olarak kentlerini, yaşam çevrelerini tanımalarına olanak sağlayacak programların ve teknik gezilerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Çocukluğun doğasındakilerin ortaya çıkmasını sağlayacak, çocuğun yaşam çevresine yönelik önerilerini aktarabilecek olanakların sunulmasını; bu heyecanın kentlerimizin tasarımına yansıyabileceğini, bunun geleceğimiz için bir umut olduğunu düşünüyoruz.
Mimarlık ve Çocuk Çalışma Programı
1990 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Evrensel Sözleşmesi, 1999 yılı UIA Genel Kurulunun Beijing toplantısında Mimarlık ve Çocuk Çalışma Programının başlatılması ve UNICEF’in 2000 yılından itibaren yürüttüğü çalışmalar çocuk ve yapılı çevre ilişkisi üzerine odaklanmayı sağlamıştır.
Çocuk eksenli bu çalışmaların yansımalarını farklı yönlerden ele almak mümkündür. İlki çocuk dostu kavramı ve bu kavramla ifade edilen kriterlerin; tasarım ve planlama ürününe ait tüm içerik ve ölçek değerinde aranmasıdır.
Çocuk dostu kavramı çocukların toplumdan soyutlanmadan, kent yaşamına güvenli, eşitlikçi ve birer genç vatandaş olarak aktif şekilde katılımını sağlayacak yöntem ve yaklaşımlar ile bu sayede elde edilmiş mekânsal çevreleri kapsamaktadır.
Çalışmaların diğer boyutu ise çocuğun yaşam çevresiyle kurduğu ilişki ve deneyimleri üzerinden kentli olma bilinci, mimarlık kültürü, doğal ve tarihî çevre bilinci gibi konuların aktarılmasıdır. Böylece yapılı çevre bilincini ve mimarlık kültürünü içselleştiren çocukların yaşam çevrelerine karşı farkındalık kazanarak, duyarlı, düşünen ve sorgulayan, çevreye değer veren birer birey olarak gelişmeleri hedeflenmektedir. Bu kapsamda yapılan çalışmalara çocuk yazını ve ilk ve ortaöğretim eğitim programında yapılı çevre eğitiminin yer almasını sağlamaya yönelik çalışmaları da eklemek gerekir.
Çocukların çevre hakkı, oyun hakkı ve çocukların yaşama hakkı çerçevesinde planlamalar ve çalışmalar yapmalıyız. Okul bahçeleri, sokaklar, ev bahçeleri, oyun parkları gibi alanlar oluşturmak ve niteliğini iyileştirmek zorundayız.
Birlikte Oyun Birlikte Uyum Tıklayınız
Çocuk Hakları Aktivite Kitapçığı Tıklayınız
0 Yorumlar
Yorumunuz İçin Teşekkürler..