İklim Krizi EKO-ANKSETİYE'ye Sebep Olmamalı

İklim olaylarının insanlarda yarattığı anksiyete duygusuna istinaden eko-anksiyete ya da ekolojik kaygı, gerçekleşen olaylar karşısında bireysel olarak yetersizlik ve suçluluk duygularına karşılık eko-suçluluk, iklim değişikliği nedeniyle pek çok canlı ve ekosistem kaybına karşı duyulan yas duygusunu tanımlamak üzere eko-yas gibi kavramlar, başta gençler olmak üzere insanlar arasında oldukça yaygınlaşan duygular olmaya başladı. Sorunlarımız da medeniyetimiz kadar eski: sel, çığ, taşkın, heyelan, yangınlar, depremler, savaş, kıtlık, yoksulluk, salgın hastalıklar, göç ve elbette neden olduğumuz iklim değişikliği.

Felaketlerin üst üste gelmesi yani pandeminin üstüne iklim değişikliği krizinin konuşulması, orman yangınları, sel felaketleri ile yeni bir kavramı konuşmaya başladık; Eko-anksiyete. 

Eko-kaygı, iklim endişesi, yeşil depresyon gibi pek çok yaygın kullanımı olan bu kavram, iklim değişikliğinin etkilerini deneyimlemiş olmak, doğa ve biyoçeşitliliğe verilen zararlar, maruz kalınan iklim haberleri, bireysel çabaların yetersiz olacağını düşünmek gibi sebeplerle karşımıza çıkan, dünyanın geleceği hakkında duyulan endişe ya da korku hali olarak biliniyor. 

Gün geçtikçe iklim değişikliğinin artan etkileriyle yüzleşen dünyada, eko-anksiyetenin kendini en çok hissettirdiği grupların başında ise gençler ve çocuklar geliyor. Gençlerin artan kaygısını azaltmak bizim elimizde. Öncelikle, iklim değişikliği ile mücadele ve uyum konusunda güvenilir bilgilere erişimlerini sağlamak çok önemlidir (URL-1). 

Özellikle “Döngüsel doğa” ünitesini temel taşı olarak gördüğüm için kritik buluyorum. Doğanın yaşamı nasıl sürdürdüğünün ve ekolojinin temel ilkelerinin anlaşılması hayati önemde.

Çevre Eğitiminde bizi bugüne getiren “kalkınma” anlayışında, “insanın teknolojiyle her şeyi çözebileceği” yaklaşımında ısrarcı olunduğunu da söyleyebilirim. Öğretim programında bağlantısallık eksikliği ve yanlış bağlantı kurma riski de görüyorum. Örneğin “Çevre kirliliğine bağlı olarak ortaya çıkan sorunları ve bu sorunların insan hayatı üzerindeki etkilerini açıklar.” kazanımı var ve bu kazanıma yönelik adımlardan biri “Nüfus artışının, çarpık kentleşmenin, sanayileşmenin, değişen tüketim alışkanlıklarının çevre sorunları üzerindeki etkisine değinilir.” Bu kazanım için çalışmalar yapılırken, çevre kirliliğine yol açan ana nedenler tarihsel bağlamı içinde ele alınmazsa çevre kirliliği nüfus artışının yüksek olduğu bazı yoksul ülkelere atfedilebilir ve bu da eksik/hatalı çıkarımlara neden olabilir. Bir de kavramsal sorunlar var. “Doğal denge, çevre etiği, doğal kaynak, sürdürülebilir kalkınma” vb. kritik kavramlar derinlemesine tartışma ve eleştirel yaklaşım gerektirir. Bilgi kirliliğinin en yoğun olduğu alanlardan biri çevre ve iklim. Bu bilgi kirliliğine maruz kalmadan, doğru bilgi kaynaklarına erişmek de bir diğer önemli konu. Demokrasi, katılım hakkı, bilgi edinme hakkı, ifade özgürlüğü, barışçıl protesto vb. haklarla iç içe iklim okuryazarlığı.  (URL-2). 

Yeşil Orman Okulu olarak İklim Okulu eğitimlerinde ekoanksiyete oluşmaması için ilkeler belirledik. Yeşil Orman Okulu eğitmenlerinden SüleymanÇetin tarafından hazırlanan iklim okulu hem çocuk hem de gençlere ayrı modülle verilmektedir. Çocuk haklarına uygundur.

Ekoanksiyeteye mahal vermemek amacıyla iklim değişikliği eğitimlerinde;

  • Umutlu olmak,
  • Kavram ve kurum karmaşıklığına mahal vermemek,
  • Kimseyi geride bırakmamak,
  • Temel seviyeyi vermek ve ilişkileri görmesini sağlamak,
  • Dinlemek ve söz hakkı vermek,
  • Yargılamamak ve yok saymamak,
  • Empatiye imkan tanımak,
  • Harekete geçirmek,
  • İyi uygulama hikayelerini önemsemek.

Kaynak; URL-1: https://undpturkiye.exposure.co/eko-anksiyete

URL-2; https://www.stgm.org.tr/iklim-krizi-mucadelede-genclerin-cocuklarin-surece-etkin-katilimini-saglayacak-mekanizmalar




Yorum Gönder

0 Yorumlar