ORTADOĞU HAVZALARINA GÜNCEL BAKIŞ

Irak ve Suriye'de yayılmayı sürdüren IŞİD hakkında birçok yazı yazılıyor. Devlet olmaya giden bir yapısı olduğunu belirtmek gerekir. Hâkimiyet sahası kurmak, kendi askeri gücünü ortaya koymak, kendi adalet sistemini biçimlendirmek istiyor. Dahası vardır…

IŞİD Çatışmaları ve Kriz
Fırat ve Dicle üzerindeki barajları kontrol etmeye çalıştığını haritalara bakarak anlayabiliyoruz. AJTurk'ün haritası IŞİD'in petrol ve suyu ele geçirme stratejisini gözler önüne seriyor. İki haritayı yan yana koyduğumuzda bu açıkça belli diyebiliriz.


Ortadoğu da su çok önemli bir kaynaktır. Bunun yanında İŞİD’in sahip olmaya çalıştığı Barajların kapaklarının açılması halinde Musul'u 20 metrelik dalgaların yutacağı öngörülmektedir. Kısacası bu barajlar büyük ve önemli bir şehri tehdit eden önemli bir silah olduğu dile getirilmektedir. Bu anlamda uzun süren Suriye Savaşı ve Irak Kaosu gibi sorunların yanında İŞİD, PYD-PKK, Özgür Suriye Ordusu, Suriye Ordusu (Esed) gibi aktörlerin meydana getirilmesi ve desteklenmesi apayrı sorunların çözülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.

Bereketli Hilal İçinde Mezopotamya
İnsanoğlu, uygarlıklarını su havzalarına yakın yerlere kurmuştur. Fırat ve Dicle nehirleri, bereketlendirdikleri Mezopotamya toprakları üzerine M.Ö. 5000’lerde Sümer Kent Devletleri’nin kurulmasında ve ilk uygarlığın meydana getirilmesinde etkili olmuştur. O dönemde Fırat ve Dicle nehirlerinin akışının düzensiz olmasından dolayı bazen kuraklık yaşanırken bazen de taşarak her yeri sular altında bırakabiliyordu. Bu durum, bölge insanını su kanalları ve setler yapmaya zorlayarak tarihin ilk otoriter monarşilerinin bu bölgede ortaya çıkmasına neden oldu. Kanal sisteminin kurulması ve bakımı; çok sayıda insanın düzenli çalışmasını gerektirmiştir. Bu ise, mutlak bir siyasal bağlılık, gelişmiş bir bürokrasi ve yönetim teknikleriyle sağlanmıştır. Akarsulara değil de mevsimlik yağışa bağlı tarımın uygulandığı bölgelerde, örneğin o dönem Avrupasında, bu çeşit güçlü kent devletler göremiyoruz. Dicle kıyılarında Ninova ve Asur gibi pek çok büyük kent yükselmiştir. Günümüzde Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki çöllerde binlerce köyün, kasabanın ve kentin kalıntıları bulunuyor. Suyun varlığı uygarlıkların kurulmasına neden olurken yokluğu da uygarlıkların sonu olmuştur.

Ortadoğu Zaten Savaş İçinde, Su Savaşı mı?
Birçok analist Ortadoğu bir Petrol Savaşı gibi bir su savaşına doğru gittiğini ifade etmektedir. Diğer yandan;  Ortadoğu dünya nüfusunun % 5’inin yaşadığı temiz su kaynaklarının ise % 1’ine sahip bir coğrafyadır. Üstelik bu su kaynaklarının % 90’ı da sınır aşan su kaynakları olduğunu belirtebiliriz. Petrol, jeostratejik üstünlükler ve İsrail de dikkate alındığında bu bölgede istikrarın sağlanması zor görünüyor. Irak'ta mezhep gerginlikleri, bölgede binlerce yıllık bir medeniyet olan İran, Arap baharı, ülkelerin içindeki darbeler, Körfez savaşları, Amerika'nın Irak Operasyonları bölgede zaten bir savaşın olduğunu gösteriyor. Meydana getirilen siyasi meseleler bir su savaşından ziyade sorunun vahametini arttırmak olarak görülüyor. Uzun yıllardır çözülmeyen iç savaşı destekleyen  Alternatif Avrupa Birliği, Rusya ve Amerika Şahinleri 'su savaşı' öngörerek kendilerine cephe genişletmek istedikleri görülmektedir.

Suya duyulan ihtiyacın artmasıyla beraber ortaya su paylaşımı noktasında çeşitli ihtilaflar çıkmış ve bunun sıcak bir çatışmaya dönüşebileceği dillendirilmeye başlanmıştır. Çatışma riski taşıyan su kaynakları daha çok ‘sınıraşan su’ statüsündeki sulardır ve yeryüzünde sınıraşan akarsu havzalarının sayısı 200’ün üzerindedir. Ortadoğu’da Nil, Ürdün ve Fırat Nehirleri, Güney Asya’da İndus, Ganj ve Brahmaputra, Amerika’da ise Colorado, Rio Grande ve Parana Nehirleri farklı ulus ve devletler arasında paylaşıldıklarından dolayı, farklı zamanlarda problem unsuru olabilmişlerdir. Su kaynaklı problemlerin en uzak bölge olan Avrupa’da bile Macaristan ve Slovakya, Tuna üzerinde kurulan bir baraj nedeniyle sorunlar yaşamaktadır. Fakat hiçbir zaman sudan meydana gelen savaş olmamıştır. Olması beklenmemektedir. Fakat su ve kuraklık problemini dile getirilerek diplomasi sataşmaları meydana gelmiştir. Fakat siyasi savaşın içindeyken suyun paylaşımı konusu tartışılmamaktadır. Silah ticareti pazarı, kaos meydana getirmek, maden ve petrol rezervleri ve diğer doğal kaynaklar daha avantajlı sömürü sebepleri olmuştur.  

Dünyada su yoksulu olan 26 ülkenin 9’unun Ortadoğu’da olması, bu senaryoların merkezinde Ortadoğu’nun yer almasına neden olmaktadır. Fakat kişi başı su talebi konusunda ve hane su ihtiyacı konusunda en az olan bölgelerdendir. Bölgede çok az olan fabrika, az yatırım, pek olmayan tarımsal üretim, düşük yaşam standartları ve düzensiz şehirleşme suyun önemini azaltıyor. Söz gelimi düşük yaşam standartlarından dolayı bir Suriye şehrindeki su ihtiyacı bir Avrupa mahallesinde tüketilen su miktarından daha az olduğu bilinmektedir. Gündeme getirilen su savaşının yapay olduğu ve diğer meselelerle meydana getirilen kaos havasının sözde su savaşıyla körüklenmek istediği bilinmektedir. Diğer yandan su ve kuraklık problemleri odaklanarak Türkiye'nin sıkıştırılmak istendiği ortadadır.

Su ve kuraklık konularını çıkarları üzerinden körükleyen Alternatif Avrupa Birliği, Rusya ve Amerika Şahinleri bu konuda Ortadoğu ülkelerine diplomatik destek vermekteyken Nil Nehri ve Tuna Nehrinde herhangi bir sorunun olmadığı ve adil olarak kullanıldığı dile getirilmektedir. Halbuki Nil Nehrinde kurulan Ülkeler Konsorsiyumuna Mısır lehine destek verilmekte ve adil kullanımından ziyade çıkarları doğrultusunda  bölgedeki şehirlere/ yatırımlara kullanım hakkı/payı verilmektedir.

Dicle ve Fırat nehirlerinin geçtiği ülkeler olan Türkiye, Suriye, Irak'ta su var ancak suyun akılcı planlı ve verimli kullanılması sorunu yaşanıyor. Türkiye bu konuda pek çok çalışmayı yürütüyor ve su barışı için hep masada oturuyor. Fakat diğer ülkeler Suriye ve Irak her ortamda Türkiye üzerinde durarak kazanım elde etmeye çalışıyor ve suyun akılcı kullanımına yaklaşmak istemiyor. Bu konuda kendi lobi faaliyetlerini de yürütüyorlar. Bu konuda örneğin Geomatik Avro-Arap Birliği tarafından organize edilen Uluslararası Su Yönetimi ve Çölleşme Sempozyumu 26-28 Kasım 2014 tarihinde İstanbul’da yapılacağı duyurulmuş fakat Türkiye’ye bu konu hakkında pek bilgi verilmiyor. Bunun gibi başka toplantılarda düzenlendiği konu uzmanları tarafından ifade ediliyor.

Türkiye’de GAP Projeleri de orta doğuda Bereketli Hilal bölgesinin suyu daha akılcı kullanılmasında önemli bir çalışmadır. Türkiye yaptığı çalışmalarla diğer ülkelerinde kullanım hakkını düşünerek zamanında ve gerektiğinde su salınımı yapmaktadır. Suyun düzenli olarak bırakılması da Irak ve Suriye’nin su ihtiyacı için son derece önemlidir. Diğer bir ifadeyle Türkiye kışın biriktirdiği suyu yazın düzenli olarak salmak suretiyle suya ihtiyaç olan dönemde suyun kullanımını bölgeye sunmaktadır.


Ortadoğuda Havzalar ve Ülkeler
İsrail’in su güvenliği açısından işgal ettiği Suriye- Golan Tepeleri’nin önemi büyüktür ve İsrail'in yıllık su tüketiminin yüzde 15'i bu bölgeden karşılamaktadır.

Ortadoğu’da Nil havzası, Şeria havzası ve Dicle-Fırat havzası olmak üzere üç büyük nehir sistemi bulunmaktadır ve bölge ülkelerinin birçoğu su ihtiyaçlarının %67’sini sınıraşan sulardan karşılamaktadır. Nil nehri, 6.650 km’lik uzunluğuyla dünyanın en uzun nehridir. Havzası Afrika kıtasının onda birini kaplar. Güneyden kuzeye doğru akar ve Beyaz Nil Nehri, Mavi Nil Nehri ve Atbera Nehri olmak üzere üç ana kolu vardır. Nehrin en uzaktaki kaynağı Burundi'deki Doğu Afrika Göller Bölgesi'ndeki Kagera Nehri olarak doğar; Tanzanya, Ruanda ve Uganda sınırlarını oluşturarak Victoria Gölü'ne katılır. Şeria Nehri (Ürdün Nehri), Orta Doğu'da Büyük Rift Vadisi boyunca akan ve Lut Gölü'ne dökülen bir nehirdir. 251 kilometre uzunluğundadır ve bu nehirden Lübnan, Suriye, Filistin, İsrail ve Ürdün yararlanmaktadır. Asi Nehri Lübnan, Suriye, Irak ve Türkiye'den geçerek Akdeniz'e akarken; Fırat, Türkiye'den doğup Suriye ve Irak sınırlarını geçer ve Irak'ta Dicle'yle birleşir. Dicle ise Fırat'la birleştiği Şattül-Arap'a gelene kadar doğduğu Türkiye'den Irak'a geçer, Irak'ta yine Türkiye'den doğan Büyük Zap ve Irak'tan doğan Küçük Zap'la birleşir. Nil Nehri’nin sularının paylaşımı konusunda Mısır, Sudan ve Etiyopya; Şeria Nehri’nin paylaşımı konusunda İsrail, Filistin, Ürdün, Suriye ve Lübnan anlaşmazlık içerisindedirler.


Sonuç Olarak

Türkiye, bu sorunu bütüncül bir şekilde ele alarak çözüme kavuşturmak isterken bu ülkeler, her nehri ayrı bir şekilde ele alarak çözüm üretilmesi gerektiğini belirtmektedirler. Bölgedeki su kaynaklarının, devletlerin birbirleri üzerinde politik bir baskı aracı olarak kullanılması yerine barış, işbirliği ve istikrarı arttırmada bir araç olarak kullanılmalıdır.


Su yenilenebilir bir doğal kaynak ve akılcı kullanıldığı sürece bir sıkıntı olmaz. Yeter ki ülkelerin niyeti “Su Barışı” olsun. Türkiye Havza Yönetim Stratejisi ve Havzaların Sürdürülebilir Yönetimi konusunda birçok çalışması zaten var. Dünya su formuna aktif katılım sağlayarak, bu konuda kararlılığımız ve iyi çalışmalarımızı dünyada her platformda dile getiriyoruz. Uluslararası İstanbul Su Formu bu konuda önemli bir faaliyettir. Ayrıca Ulusal Havza Yönetim stratejisi, Havza Rehabilitasyonları, Su Hukuku, suyun kullanım hakkı, vergilendirme, özel sektöre suyun tahsisi, suyun ücretlendirilmesi, sürdürülebilir su yönetimi… gibi konular uzun yıllardır Türkiye’nin bu konuda önemli konularıdır.

1-Mustafa ÇETİN, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü, Uzman Yardımcısı/ Orman Yüksek Mühendisi, cetin516@gmail.com



Yorum Gönder

1 Yorumlar

  1. Suriye, 200 bin ha alanın Dicle'den sulanması için Ruslarla 2 milyar $'lık anlaşma yapmış: http://www.globalconreview.com/news/syria-announces-2bn-irrigation-project737363544442/ … Irak'ta işler zorlaşıyor!

    YanıtlaSil

Yorumunuz İçin Teşekkürler..